Herkese merhabalar, çok yararlı olacağına inandığım yepyeni bir yazı serisiyle yola devam ediyorum. “Sr.’dan tavsiyeler” isimli bu seride sektördeki deneyimli ve çok değerli büyüklerimizden farklı başlıklar ve farklı kapsamlar hakkında kişisel yorumlarını alacağız. Ders niteliğinde olacağına inandığım bu yazı serisinde benden desteklerini esirgemeyen bütün herkese çok teşekkür ederim. Sizler olmasaydınız bu yazılarda olmazdı ve o değerli bilgiler/tecrübeler gün ışığına kavuşamazdı.
Bu yazıda eski şirketimde Teknik Ekip Liderimiz, şu anda ise Amsterdam’da Qardio firmasında Uzman Yazılım Test Otomasyon Mühendisi olarak hayatına devam eden çok değerli Canberk Akduygu ile biraz lafladık. Kendisine değerli vaktini ayırıp, bu soruları yanıtladığı için tekrardan teşekkür ediyorum.
F - Abi öncelikle seni şu ana kadar tanımayanlar için kendinden, geçmişinden ve şimdiki pozisyonundan biraz bahseder misin?
C - Selamlar, ismim Canberk Akduygu. İstanbul Teknik Üniversitesi, SUNY programında çift diploma bölümü olan Bilişim Sistemleri Mühendisliği’nde okudum. Amerika’da bir süre staj yaptıktan sonra Türkiye’ye döndüm. Kariyerime Java yazılım geliştirmeci olarak Yapı Kredi Bankası’nda başladım. Aşağı yukarı 1 yıl kadar Yazılım Mimarisi Ekibiyle beraber Cobol’dan Java’ya geçiş projesinde çalıştım. İlk iş deneyimi için ciddi bir tecrübe oldu. Uykusuz günler, aylar… Sonrasında YKB’de Yazılım Geliştirme Süreci dönüşümü projesi kapsamında IBM ürünlerinin gereksinim, test ve konfigürasyon yönetimine uyarlanması projesinde çalıştım. Bu tarz bir projede çalışmak aşırı keyifliydi çünkü banka IT’sinde görüşmediğim, çalışmadığım ekip kalmamıştı. Bu sayede esasında çok da yazılım adamı olmadığımı anladım. Daha sosyal olmalıyım dedim. Ayrıca serviste otur, iş yerinde otur ve saatler süren yolculuk derken ciddi sıkıntılar çektim. Hem daha seveceğim bir iş hem de sağlığıma iyi gelmesi açısından farklı bir yola girdim. Sonrasında IBM İş Ortağı olan Ayrotek’te Rational Ürün Danışmanı olarak çalıştım.. Koşturmalı ve sosyal bir işti. GittiGidiyor, Avea, Türkiye Finans Katılım Bankası, Türkiye Merkez Bankası gibi yerlerde danışmanlık verdim. Sonrasında ise tamamen teknik test odaklı kariyerim başladı. Bu dönemde TEB, Keytorc, SahaBT firmalarında test otomasyonu, performans testi, mobil test projelerinde bulundum. Şu anda da Qardio Netherlands firmasında Uzman Test Otomasyon Mühendisi olarak çalışıyorum. Arada bir de konferanslara katılıp, teknik test odaklı konularda konuşmalar yapıyorum ve Avrupayı geziyorum.
F - Geride bırakmaya hazırladığımız bu sene, senin için oldukça yoğun ve macera dolu geçtiğini düşünüyorum abi. Avrupa’da durak durak sunumlarla başlayan macera Amsterdam’da sona erdi. Gerçi sunumlara ara vermiyorsun, o ayrı.😇 Neden yurtdışı?
C - Benim yurtdışı maceram 15 Temmuz olaylarıyla başladı. 15 Temmuz’un ertesi günü eve gelebildiğimde çok sinirli ve üzgünüm. “Böyle bir günü yaşamak zorunda mıydım?” diyordum. Anında LinkedIn’de araştırmalara başladım. Sonrasındaki 4 ayda baya bir firmayla görüştüm. Bazılarında ilk adımda elendim bazılarında beşinci adımda. Sonrasında istediğim fırsatları yakalayamayınca biraz ara verdim çünkü durmadan yurtdışında iş bulmak için uğraşmak ciddi bir krize sokuyor insanı. Ödev üstü ödev, görüşme üstüne görüşme sıkıcı bir süreç. Ama onlarca ödev yapmak güzel, bir sonraki ödevi daha hızlı yapıyorsunuz. Sonuçta arada bir görüşmelere es vermelisiniz diyebilirim. Sonrasında kızım doğdu. Çocuk olduktan sonra yaşadığım şehirden uzaklaşmaya başladığımı gördüm. Kaldırımlarda yürüyecek yer olmaması, bebek arabasıyla geçeyim derken bir arabanın o kaldırımı kapatmış olması ve sizi görüp umursamaması, parka gitmek icin 30 dk süren araba yolculukları ve çoğunlukla başarısız olup AVM gezmeceler sonucunda bu sefer ülkeden gidiyorum dedim. Bu dönem yurtdışı konferanslara hem konuşmacı hem de dinleyici olarak katılıyordum. Tanıştığım insanlar, yaptıkları işler de beni yurtdışında çalışma konusunda motive etti. Sonuç olarak kendimi Hollanda’da buldum.
F - Hollanda veya Hollanda olmasaydı burası da olurdu dediğin bir yer var mı? Daha çok kısa bir süre geçti fakat “keşkesiyle, iyikisiyle” ilk ağızdan bir “Hollanda’da hayat nasıl?”, “Relocation ve diplomatik süreçlerde ülkenin sağladıkları/zorladıkları neler?” gibisinden bir yorumunu alabilir miyiz?
C - Tabiki ilk bulduğum fırsata tutunmadım. Bu çok yanlış bir şey olur. İnsanın kendine bir kariyer hedefi de koyması gerekli. Qardio yaptığı iş itibariyle beni çekti. Hem hardware hem mobil hem de web projeleri yaptıklarından teknik olarak beni geliştirebileceğini düşündüm. Hollanda’da ciddi anlamda Arge’ye yatırım yapan bir ülke. Yoksa Avrupa’da çoğu ülkede güzel fırsatlar var.
Eğer Hollanda olmasa Berlin ya da Ankara antlaşması ile Londra olacaktı.
Hollanda’da relokasyon paketim yoktu. Bana ne uçak bileti ne ev bulmak için bir danışmanlık verdiler. Bunu yapan firmalarda var yapmayan da. Taşınma vs. gibi işlerimi hep kendim hallettim. Eşyalı evde bulabilirsiniz ama ilk başta masrafı az tutmak için getirmeyi tercih ettik. Bir de köpeğiniz olunca kimse evdeki eşyayı riske etmek istemiyor. :)
Bu arada çalışma vizesi 1 haftada çıktı. Sonuçta ortada sizi isteyen bir şirket var ve devlet zorluk çıkarmıyor, gel diyor.
- Hollanda’da ev bulmak çok zor. Türkiye’deki gibi inşaat kaynamıyor. Evleri yeniliyorlar, arada bir de yeni inşaatlar yapıyorlar. Bu yüzden ev bulmak uzun sürebilir. Ev sahibine 1 sayfa kendimi tanıtan yazı yazdım beni seçmesi için çünkü bir eve N talip var. Ev için kiralık ilanı çıktıktan 2–3 gün sonra birine gidiyor gibi bir durum var.
- Ülkeye geldiğinizde devletle çok işiniz oluyor sonuçta çalışacak, oturma izni alacaksınız. Yapmanız gereken onlarca iş var. Çoğu birbirine bağlı olduğundan iplik söküğü gibi geliyor ama randevu al, 5 gün onu bekle sonra bir 5 gün başka bir iş için bekle insanı sinir edebiliyor. Hollandalılar bizim gibi sabırsız değil, bekliyorlar. Biz beklemeye alışık değiliz.
- Hollanda havası itibariyle bizim gibi Akdeniz insanının alışması için zor bir yer. Ekibimde Ukraynalılar var. Onların bile Hollanda havasına, soğuğuna alışması 6 ay sürmüş. Ben geldiğimden beri 4 ya da 5, kızım 6 kere hasta olduk. Eşim de keza aynı durumda. Mutasyon geçiriyoruz sanırsam. Gördüğüm kadarıyla da çoğu kişi de bu sendromları yaşamış.
- Ulaşım derseniz her yere tren var. Trenden inince de bisiklet. Ben Haarlem adlı şehirdeyim ama Amsterdam’da çalışıyorum ve bu yüzden iki bisikletim var. Yakında bir de sportif amaçla 3.yü alabilirim.
- Hollandalılar yabancılara çok alışık. Ayrımcılık yok gibi bir şey. İllaki vardır ama bunu dışa yansıtmıyorlar. Ama ülkenin siyasal figürlerinin Müslümanlara karşı çok iyi tutumları olmadığını da biliyoruz. Neyse siyasete girmeyelim. Amsterdam’da Flemenkçe konuşan görünce garip gelebiliyor. Mesela benim çalıştığım şirkette 2 Hollandalı var; gerisi Arjantin, İspanya, Hindistan, Tayvan, Ukrayna vs. diye gidiyor. Tahminen 13 ülkeden insan var ufacık ofiste.
- Sağlık sistemi çok kötü bence. Belki bir doktor çocuğu olduğumdan Türkiye’deki şartları da çok iyi bilmiyorum ama hastaneyi aradığımızda önce aile doktoruna gidin diyorlar. Aile doktoru da onlarca soru sorup sonunda “portakal, elma yiyip vitamin alın, eğer 3 güne düzeltmezseniz buraya gelin” diyebiliyor.
- Her şey çok teknolojik ama bir o kadar da manuel. Mesela su sayacınız internete bağlı ama sene başında size tahminen “Yıllık şu kadar ödeyeceksin, eğer sene sonunda tahmini tüketimin altında kalırsan geri öderiz, fazla çıktıysa da sen ödersin” diyorlar. Ulan sistem internete bağlı. Neden hesaptan aylık çekmiyorsun!? O kadar garip gelecek şey var ki anlatsam dalga geçiyorsun dersiniz. Sonuçta çoğu bir seferlik işler.
- Ama gezmeyi seven biriyseniz Avrupa’da çalışmak harika. Hafta sonu öğle yemeği için Belçika’ya gidebilirsiniz. Tahminen bu sürede Bakırköy’den Bostancı’ya arabayla gidemeyebilirsiniz.
F - Yurtdışından gelen teklifi(para, yan hak) neye göre değerlendirmeliyiz?
C - Bu zor bir soru. Her ülkenin farklı skalaları var. İspanya’da 2500 euro iyiyken, Hollanda’da bu parayı sana teklif etmezler çünkü skala farklıdır. Hollanda devleti tarafından maaşlarda ciddi bir denetim var sanki. Kriterlere göre maaş skalası belirleniyor. Yani sen Türkiye’den geliyorsan sana “Adamın ülkesinde darbe girişimi oldu, bu adam şimdi kaçıyordur” diyerek düşünüp sana düşük maaş vermezler. Olabilecek en kötü seçenek senin yaş, tecrübe skalana göre en düşük maaşı almandır. Türkiye’de SGK elden çalışan yerler hala var. Şaka gibi! Bu yüzden gelirken içiniz rahat olsun. En azından Hollanda’da hakkınız yenmiyor ama ciddi vergiler veriyorsunuz. Verginin gittiği yerlerde belli, görünür. Teklif alınca ev arama sitelerine girin, fiyatlara, aidatlara bakın. Ona göre maaşınızı oranlayın. Unutmayın herhangi bir ülkeye turist olarak gelince öğle yemeğine 15 euro vs. harcıyorsanız burada 6–8 euro harcayacaksınız çünkü ofisiniz turistik bir yerde olmayacak. Ama öğle yemeğine para harcayacaksınız çünkü Startup’taysanız catering olmayacak. Burada Multinet’te yok. Daha ilginç şeylere de paralar vereceksiniz. Mesela ben köpeğim için her yıl 90 euro vergi ödüyorum. Kapımın önündeki park yeri için aylık 30 euro vermem gerekiyor vs. vs.
Mesela Hollanda’da siz kendinizi sigortalıyorsunuz. Şirketlerin çoğu sizi sigortalamıyor. Teklifi kabul etmeden çevrenizden birini bulup bunun gibi detayları öğrenin. Ben ilk başta sigorta olayını duyduğumda şaşırmıştım.
F - Konuya hızla girmek istiyorum, Türkiye’deyken yurt dışına ithal ettiğimiz bir yazılım olan Testinium ve Loadium’la ilgileniyordun. Türkiye’yi ince detaylarına kadar tecrübe ettiğinden eminim. Peki ya, Türkiye’deki bütün her şeyi göz önüne alarak şapkamızı önümüze koyarsak; Hollanda başta olmak üzere, deneyimlerin doğrultusunda, Avrupa’da gerçekten ne farklı? Biz mi yanlış yapıyoruz, onlar mı doğru yapıyor? Gerçekten “quality > quantity” mantığı maalesef burada işlemiyorken, oradaki mentalite bu mu? Avrupadaki yazılım kültürü nasıl, aydınlatır mısın bizi?
C - Eğer Hollanda’da acil bir adama ihtiyaç varsa, bu adama 3 ay sonra ihtiyacın vardır. Türkiye’de ise bu adam dün işe başlamış olmalı ve gelecek ay projeyi teslim etmelidir. Planlama konusunda feci şekilde eksiğiz. Adamlar planlıyor, planlıyor ve planlıyor. İlla ki sapmalar oluyor, kimse mükemmel değil ama bu sapma 10 kişiyi 1 ay mesaiye bırakacak bir sapma olmuyor. Gerekiyorsa iş erteleniyor. Kimse seni haftasonu ya da mesai bitiminden sonra ofiste tutmaya çalışmıyor. En azından benim şirketimde bu böyle.
Kaliteli iş çıksın ama emin adımlarla gitsin istiyorlar.
Bizim bir yerlerde yanlış yaptığımız kesin bu da piyasanın,hayatın anormal oynak olmasıyla alakalı bana kalırsa.
F - Beyin göçü belli ki engellenemiyor. Engellenmeli mi? Belki. Peki ya işin şu tarafından bakmamız gerekirse; Türkiye neden bir Avrupa değil. Çok kaliteli bütün insanlarımızın gitmesinin altında yatan en büyük sebep sence ne abi, imkanın olsa Türkiye’de ilk başta neyi değiştirmek isterdin? Türkiye’deki mühendis profilinde eksik var mi? Ne düşünüyorsun bu konuda?
C - Türkiye’deki mühendis profilinde bence hiçbir eksik yok, bu yüzden son 1.5–2 senede bu kadar insan yurtdışına gitti. İstatistikler bu sene sonunda sayının da 1.5 katına çıkacağını söylüyor. Çok ve tempolu çalışmaya o kadar alışığız ki iş yetiştirmeyi iyi biliyoruz. Burada sana bir haftada bitirmen için iş verirler, Türkiye’de o süre 2 gündür. Beyin göçü engellenmemeli, insanlar ülke dışına çıkıp sonradan geri dönmeli ama bir süre daha bu şekilde olacak gibi durmuyor. Baya bir yurt dışına çıkan insan tanıyorum, “Neden döneyim?” diyor ellerindeki imkanlardan dolayı. 25 gün tatil, trenle ülke değiştirmek, çalışma saatleri saatleri vs. diye gider bu imkanlar.
Bence yurtdışına çıkışın en büyük sebebi ülkenin sosyal ve siyasal stabilitesinin olmaması ve insanların kazandıkları parayı harcarken mutlu olamaması. Çünkü içeceğim biraya, yiyeceğim hamburgere kavuşmak için 45 dakika trafikte vakit harcamak insana bıkkınlık veriyor. “Sen de mahallende de takıl o zaman” diyen olursa da “Neden?” demek isterim. Hele bir de yaptığın işten keyif almıyorsan İstanbul tam çileye dönüşebiliyor.
Türkiye’de ilk düzene oturması gereken şey siyasal stabilite. Bunu parti ya da kişi eleştirmek icin söylemiyorum. Başta X parti varken de bu durumda olabilirdik. Her olay birbirini etkiler. Şöyle düşünelim, ülke bir anda ekonomik krize girebiliyor ve Merkez Bankası faiz yükseltiyor. Bunun sonucunda ev, ihtiyaç kredisi etkileniyor. Kredi kartı borçları yapılandırmak için bankalar farklı ödeme yöntemleri geliştiriyor vs. ve bu iş IT’de bitiyor. Evet, artık çoğu şey parametrik ama gene de arkada bakımı yapılan bir iş var. Yeni bir şey üretmektense bu gibi işlere odaklanılıyor. Stabilite olmayınca da insan kendini riske etmek istemiyor. Mesela Hollanda’da kredi kartı çok az kullanılıyor. Internet Şubeye girdiğinizde ürünler kısmında UNICEF’e bağış ürünü görebiliyorsunuz. Bizde 40 adet farklı kredi, sigorta vs. görürsünüz. Refah seviyesi yüksek ülkelerde yapılan iş daha stabil çünkü insanların bu kadar çok ihtiyacı yok. Kimse 3 ay sonra ödemeli, faizsiz taksit nedir bilmiyor. Bu yüzden de Bankacılık ya da Telekomda çalışmak çok cazip olmayabilir. Bu yüzden de adamlar ülke olarak Arge’ye yatırım yapabiliyor. Türkiye’de bu yönde güzel işler yapıyor ama sadece savunma sanayisinde. Türkiye’de de büyük şirketler var tabii ki hakkını yememek lazım ama mesela Hollanda’dan biri bu şirketlerde çalışmak için Türkiye’ye gelir mi? Tahminen maaşı dolar ile alırsa gelir. :)
Ekonomik ve siyasal stabilite bi’ otursa bence güzel şeyler çıkacak ülkeden; yoksa kaçış devam edecek. İnsan kaynağımız bol, çalışmayı seviyoruz ama çalışasımız gelmiyor. Ne de olsa akşam mesai var deyip gün içinde savsaklayabiliyoruz. Hollanda’da millet iş saatinde “cidden” çalışıyor.
Yüzölçümü olarak büyük bir ülkeyiz ama herkes bir yerde toplanmış vaziyette. Bu da İstanbul. Hollanda’da her şehirde onlarca IT şirketi var. Bu Estonya ya da Litvanya için bile geçerli. Neden bu örneği verdim çünkü Türkiye’de Estonya örneği versen gülerler. Tabii bu şehirlerde sosyal olarak her türlü imkan var. Bu yüzden de insanlar Amsterdam’dan çıkıp 80.000 kişinin yaşadığı İstanbullu için köy gibi olan bir şehire yerleşebiliyor. Ben de Amsterdam yerine 15 dakika uzaklıktaki başka bir şehir olan Haarlem’de oturuyorum.
F - Başta ben olmak üzere herkesin merakla beklediği kısıma geçelim yavaştan abi. Gerçekten mutluluk yurtdışında mı?
C - Mutluluk yurtdışında değil. Sonuçta aileniz, arkadaşlarınızı geride bırakıyorsunuz. Hele İstanbul’da belli bir standardın üstünde yaşıyorsanız standartlarınızı düşürüp gidiyorsunuz. Mesela evde 5 gün çocuk bakıcısı vardı. Şimdi yok çünkü çok pahalı. Türkiye’de arabam vardı. Burada yok. Neden diye düşündüğümde de ihtiyacım olmadığını görüyorum. Yaşadığım şehirde Starbucks yok, olmadığından mutsuz muyum, hayır. Her sabah Starbucks içmeye gerek yokmuş. Esasında İstanbul’un karmaşasında biz mutlu olmak veya başkalarına ayak uydurmak için çok fazla ekonomik yükü olan şeylere kendimizi bağlıyormuşuz. Bir perde rayını duvara monte edecek adam bulmak bile bela. Hadi buldunuz diyelim 5 güne randevu veriyor. Hemen “Türkiye’de olsa 10 dakikaya gelmişti” geyikleri yapmaya başlıyorsunuz. Ama sokağa çıkıp nefes alıp, bahar ayında sararmış yaprakları görünce “Bahar diye bir şey varmış” diyorsun.
Mutlu olmak için onlarca yol var. Bir kere hobilerinize vakit ayırabilirsiniz çünkü mesai akşam 17:00 ya da 18:00’de bitiyor. Trafik yok. 30 dakikada evdesiniz. İstanbul’da hiç edinemeyeceğiniz hobileriniz olabilir. Mesela ben seneye bir kano alıp, kanallarda kano yapmak istiyorum. Ben şu anda kızıma, eşime vakit ayırmayı, onlarla bisiklete binmeyi, bir parka gitmeyi, köpeğimi koca bir arazide dolaştırmayı mutluluk kriteri olarak görüyorum. Çoğu restoran, kafe köpek aldığından artık köpeğimle de sosyalleşebiliyorum. Ama arkadaşlar özleniyor. Bununda çaresi var. Yılda kafadan 25 gün izniniz var. Uçak biletleri euro ile satılıyor ve siz euro ile çalışıyorsunuz. Atlayın uçağa 3–4 saate İstanbuldasınız.
Ama ilk birkaç ay da ufak depresyonlar yaşanabilir. Özellikle iki kişi gittiyseniz ve ikinci kişi çalışmıyorsa eşinize vakit ayırın. Siz işteyken kafayı sıyırmasın çünkü bütün gün gezmek, tozmakta kolay değil.
F - Her ne koşulda mezun olmuş olsa bile, kafasına koyan herkes sence yurtdışında bir iş sahibi olabilir mi? Bu yazıyı “Yurtdışına gitmek için ne yapmam gerek?” diye okuyanlara bizlere demek istediğin ilk şey ne olurdu?
C - Yurtdışında iş sahibi olmak bence yeni mezun biri için kolay değil. Hollanda özelinde konuşacak olursam firmalar sizin en azından daha önce 2–3 yıl tecrübeniz olmasına bakıyor. Yetiştirmek bizim işimiz değil diyorlar. Sonuçta ülkesinin dışına çıkıp iş arayan sizsiniz. Ama ne zaman bu tecrübeye kavuşuyorsun, o zaman tüm imkanlarla seni almak için çalışıyorlar. Hollanda hükümeti vergi indirimi dahi sağlıyor bu sayede ciddi oranda fazladan maaş kazanmaya başlıyorsun. Bu vergi indirimi 5 yıl kadar sürüyor.
“3 yıl tecrübem var, hemen iş bulur muyum?” dediğinizde de bu kolay değil diyebilirim. Firmaların teknik yeterlilikleri çok yüksek. Size sordukları sorularla, verdikleri ödevlerle “bu adamlar işi biliyor” diyorsunuz. Ben Qardio’ya girerken son görüşmemi 1 saat yaptım. Hayatımın en muhteşem görüşmesiydi. Teknik çok az soru olan ama benim firmaya ülkeye yapılan işe ayak uydurup uyduramayacağımı irdeleyen güzel bir görüşmeydi.
Ayrıca burada firmalar Türkiye piyasasına göre farklı tool ve diller kullanabiliyorlar. Siz Türkiye’de kurumsal bir firmada Java versiyonu update edemezken, Kotlin sadece yazılım geliştiriciler tarafından kullanılırken Hollanda’da test ekibi Kotlin kullanabiliyor.
Sonuç olarak, şarjörleri doldurmadan buraya gelmek zor :)
F - Yüzlerce insanla çalıştın, onlarca farklı projenin içinde oldun abi. Bu tecrübeler doğrultusunda; şu anda okuyan, yeni mezun olup “yazılım & yazılım testi“ dünyasına yeni girmek isteyenler ya da bu sektörde bulunup kendini geliştirmek isteyenlere seslen abi. Sizlerden duymak istiyoruz, bize gerçek yazılım testçisinin el çantasında olması gerekenleri paylaşabilir misin?
C - “Şu dili bilin, bu framework’u bilin” gibi günü kurtaracak şeyler söylemeyeyim. Sonuçta sen bu yazıyı yayınlarken o kütüphane Git’ten uçabilir kimse kullanmayabilir.
Klasik olacak ama kendinizi geliştirin. Her iş kendini tekrarlar, bir yerden sonra sıkıcı olur. İşinizi daha katma değerli hale nasıl getirirsiniz bunun yollarını arayın. “Ya biz Saucelabs kullanıyorduk, Selenium Grid hiç kullanmadım, nasıl paralel test koşacağım bilmiyorum” diyen bir otomasyoncu olmayın. Millet Google yokken bankacılık, telekom sistemleri geliştirdi; sen de Google var ama hala soruyorsun. Tabii ki soracaksın ama önce bir kaç saat araştır, çözmeye çalışmak önemli. Null pointer alıyorsun diye her objeye static yapıştırmak gibi bir harekette bulunma. Concurrent programming’e başla bakalım, n’oluyor o static objeler? Düşünerek geliştirmek önemli. Ezbere değil. Benim Türkiye’de en çok gördüğüm durum buydu. Manuel hayattan otomasyona 3 günlük Java eğitimi ile geçen kişilerin nasıl debelendiğini görmek. Neden bu debelenme yaşanıyor, çünkü maaş otomasyonda daha fazla. Esasen manuel testte kıymetli iş ama biz kıymetsiz görüyoruz. Geçiyorsan gerçekten Java öğren. OOP nedir iyi bil. Ben her hafta yeni bir şey öğreniyorum.
Blog yazın, GitHub’da iki-üç kod paylaşın ama lütfen yazdığınız her koda da framework demeyin. Şu anda çoğu kişinin yaptığı ciddi bir hata bana kalırsa. İki-üç kütüphane modifikasyonu ile framework yazmış olmuyorsunuz.
“Manuel test yapıyorum, geleceği yok deme”. ML, AI geliyor. Öğren bakalım bunları nasıl test edeceksin?
F - Artık yazılım teknolojilerinin hızı, ucu, bucağı şaştı abi. İnsanlar emülatörlerden, cihazlara geçmenin derdindeyken artık device farmı olmayan kalmadı. Mimariler, clusturlar, cloud dünyası, otomasyonlar vs… Yazılım ve yazılım testi nereye gidiyor? Kusursuz yazılımlara yaklaşıyor muyuz gerçekten? Avrupa bu hıza nasıl karşılık verecek sence?
C - Kusursuz yazılım asla olmayacak çünkü insan kusursuz değil. Ne kadar kod yazılırsa yazılsın hata oranı tahminimce daha çok uzun bir süre aynı kalacak. Su anda ML, AI gibi kavramlar geliyor, bunları geliştirmeyi, test etmeyi öğrenirken üstüne yeni neler gelecek merak içindeyim.
Türkiye’de bu gibi kavramları biraz hızlı tüketiyoruz sanki. Avrupa biraz daha yavaş sindiriyor. Türkiye’de onlarca blockchain meetup’ı yapılırken, bu konu üzerine yapılan proje sayısı o kadar da çok değil ama burada ciddi projeler dönüyor. Ülkecek konuşmayı, tüketmeyi seviyoruz. Şimdi de herkes AI, ML diyor ama çoğu kişi bu kavramların içini tam olarak dolduramıyor. Bu kavramların içi dolmaya başladığında yaptığımız iş, bir otomasyoncu gözünden bakıyorum, “iki click bir sendKeys” den öteye gidecek. Testçi de developer kadar kendini geliştirmek zorunda kalacak yoksa yerinde sayıp emeklilik bekleyecek.
F - Abi değerli zamanını bizlere ayırdığın için çok çok teşekkür ederim. Benim için bambaşka ve muazzam bir deneyimdi, seninle böylesine detaylı fikir alışverişinde bulunmak. Çok teşekkürler. 🙏🏻
Kapanış
Umarım kısa da olsa aklınızdaki bazı sorulara cevap verip, başka yeni heyecanlar yaratabilmişimdir. Bu yazımı faydalı bulduysanız beğenip, paylaşmanız benim için çok kıymetli.🦄
Yandaki menüye mailinizi yazıp, göndererek siteye abone olabilirsiniz. Böylece ben de yeni bir içerik yayınlar yayınlamaz size haber vereceğim, söz!
Ayrıca bana ulaşmak için yine sol menüdeki iletişim formunu kullanabilirsiniz. Tüm mesajları özenle okuyup, elimden gelen en hızlı şekilde geri dönmeye çalışıyorum. Yorumlarınızı ve önerilerinizi duymayı heyecanla bekliyorum!
Son olarak da, bir kahve ısmarlamak isterseniz de, aşağıdaki link aracılığıyla siteme yardımcı olabilirsiniz. Tüm destekleriniz için şimdiden teşekkür ederim! 🤩
Bir sonrakinde görüşmek üzere,
Furkan